5 Ocak 2009 Pazartesi

HayaLEt vE ÇığLıK

"Bahar rengi" çiçekleri, solarak kışa hazırlanıyor. Rüzgarın bile güce yetmiyor, toprağa kök salmış bu ince bedeni kopartmaya. Ufacık yaprağının üstünden çevresine bakınınca görmekte, kendisi gibi "solmuşlar alemi" 'ni.
Solarakta, ölerekte kara toprağın altında hüküm sürmüş, orda yer edinmiş bir garip ceset. Bir hüzünlü bahar çiçeğinin yer bulduğu, köklerinin altında, kükürt kokusuyla yardım diler. Ne korkunç. Hayvanın ürktüğü yerde insanmı bekler?
İki bahar önce doğum günü gecesine rastlar ölümü. Kurtlar etini yemeden, dudakları kadın tenini hatırladığı zamanlardı. Tek bir kalp ağrısıyla öldü ve toprak esirgemedi misavirperverliğini.
"Ben yaşamı dilerim. Ölüm beni seçti. Ölümde güzel ama ruh lanetliyken kötü."
Birikmiş görüntülerin hafızasından yavasca kaybolduğunu anladığı zaman, karanlığın artık ne kadar çok kendisini ziyaret ettiğini farketti. Cennet ve cehennem nerdeydi? Ölüm meleği, şeytan, hepsi nerdeydi? Uzun zaman bir kara hücrede, yaşanılan bu iç daraltıcı yalnızlığın sebebi neydi?
"Ben vizesi olmayan bir ölüyüm. Tanrı'nın unuttuğu bir köşede tıkılı kalmış bir kulum."
- Zamanı takip edebiliyorum. İlkbaharda toprak canlanmaya, çiçekler köklerini salmaya başlıyor, yazın bereketli toprak kuruyor, son baharda kökler geri çekiliyor ve kış; yalnızlık dolu sesizlik. Sadece düşüncem kaldı. Ne çürümüş cesetten bana benzer bir yüz, ne de sevdiği yüzü tutmayı seven ellerim. Sadece kara toprak ve kemikler kaldı.
"Düşüncelermi seviyorum. Yalnızken korkuyorum ve korkum boşluğumda çaresizce düşmemi sağlıyor"
- Bugun toprağın beni ilk kabul ettiği gün. Sesizliğimi kemik tıkırtıları bozuyor. Sol bacağımda bir hareketlenme hissediyorum. İlahi bir korku, gelmesini beklediğim anın gelişimi? Neden olduğunu bilmediğimiz doğumumuzun amaçsız olduğuna inanan, o doğumun bir ölümle sonlandığını kavrayamayan, son sayfada yazan "son" kelimesinin asıl son olmadığını öğrenen ve okuduğu kitapla hayretler içinde yüzleşen bir okur saşkınlığıyla düşünceme vuran korkuyu hissediyorum.
"Ölümün benim için bir son olmadığını, ancak öldüğümde farkedebildim!"
- Çürük bedenim toprağın altına çekiliyor. Vucudumu gerecek sinirlerden ve kaslardan yoksun olduğumdan, avcısına yenilmiş bir av gibi kaderine razı sürükleniyorum. Gözlerimi ve agzımdaki boşlukları dolduran toprak ve midemde yer edinmiş kurtcukların bana yardımını dilemek ne saçma, çiçeklerin yeraltına saldıkları köklere tutunmaya çabalamak ne garip.
"Mutluluk gibi acı ve korkuda sonsuzdur. Ölü bir bedende saklı, mezarda gömülü kalmaz."
Ölünün kendini lanetli görmesi gerçekdışı değildi. Zamanla beden kendini toprağın altında unutturmuş ve cennet kapılarını suratına kapatmıştı. Kaybolmuş milyonlarca "kayıp ruh" bulunma ve yalnızlık duygularına yenik düşerek bir kol tarafından cehennemin içine sürüklenmişlerdi.
"Solmuşlar alemi" hüzün ve mutluluğu ile altında yatan diğer ölüleride aynı gözboyamacılığı ile ölüm meleklerinden saklamış, ruhunu köklerine hapsetmişti. Şeytana armağan bu ruhlar Doğa'nın unutulmuş güzelliklerini gün yüzüne çıkartmak için Şeytan'ın aldatıcı fikirleriyle insanın aklına girip, kendisini tekrar hatırlatması için insanlara oynadığı bir oyunuydu.


05ocak09