17 Ekim 2008 Cuma

hayvan; "günü arayan"

Örümceklerin dolaştığı gölgelere sinmiş küf kokulu oda ilk başta yalnızlık hissi uyandırsada tül perdenin verdiği az ışık bir yüzü aydınlatıyordu. Oturduğu sandalyede bağdaş kurmuş uzun zaman güneşin doğusunu izlemişti. Karmakarışık saçlarının düştüğü geniş alnının altında ince burnu anlasılmaz mırıltılarla hafif hafif oynayan ağzını gölgeliyordu. "Kabusların beni alacağına inananlar, bildiklerini anlamayanlar. Kabusların bizi alacağına inananlar, canlarını sonsuza teslim edenler...". Mırıltılı sözleri gözyaşlarına karıştı. Ağlıyordu. " Oooo! Yaşam ellerimle tutamayacağım kadar... Yaşam yolundan döndüremeyeceğim kadar zorlu...". Gözyaşları çenesinden aşağı düserken elleriyle suratını kapattı. Acı dolu inlemeler hüzünlü odayı kapladı. Bir adamla kadının mutluluk dolu bir anında çekilmiş fotoğrafının bulunduğu sehpanın önüne atladı. Kafasını elleriyle kapatıyordu. Yattığı yerin içine çekilmek, bir daha dönmemesine kaybolmak istedi. Uzun süre ses çıkarmadan bekledi.
Odada ne ısık vardı nede elektronik bir alet. Pencerenin dikine bakan kapının sağ tarafında hala birinin yattığı anlasılan bir yatak, sol tarafında uzun zamandan beri yanmadığı belli olan paslı bir soba, hemen çaprazında yemek artıklarıyla dolu bir masa, masanın yanında pencereye bakan bir sandelye, odanın en karanlık köseşi olan pencerinin sağında üstünde mutlu çiftin resmi bulunan eski bir sehpa vardı. En ilgi çekeni ise sehpanın önünde sessizce yatan bir adamdı.
Adının artık durumu ihtibariyle bir önemi olmadığı için ben ona sadece "günü arayan" diyeceğim. Yavaşca yattığı yerden kalkıp etrafına bakındı. Kendini nasıl bu kadar aciz duruma düşürdüğünü düsündü. Kafasını kaldırdığında resmi gördü. İçini burkan bir karsılasmaydı. Resmi eline alarak elbisesinin koluyla hafif tozunu sildi. Çerçevede birbirine sarılmış, yüzlerinde gülücük olan iki kişinin mutluluk saçan resmi vardı. Resmi dikkatle incelerken orada gördüğü kendisinin simdi ki halinden ne kadar farklı olduğuna iç çekerek baktı. "Hayatımın ne güzel bir anı." diye söylendi. "O gün bizi mutluluktan kim uzaklastırır diye düsünmezdik. Sevgimizin karsılığı yoktu. Anlıyormusun tek yaptığım seni sevmekti..." sesi ağlamaklı bir hal almıştı. "Benden uzaklastın... Beni yokmuşun gibi görmeye başladın". Tekrar başlayan ağlama nöbeti beyninden atamadığı düsünceleri açığa çıkarttı.
Aylar önce çalıştığı işte başarılı, hayatın sadece para kazanmak olduğuna inanan bir beyaz yakalıydı. Patronlarına her zaman kibar davranır, kendini işine aşık biri gibi gösterirdi. İşten başka bir şey düşünmezsede arada bir arkadaşlarıyla eğlenceye gidip kendine vakit ayırmayı ihmal etmezdi. Yine böyle bir gecede tanışmıştı onunla. Akıllı ve güzel konuşan bir kadın olmasının yanında (böyle seylere önem vermesede) çokta güzeldi. Hareketleri, bakışları öyle etkiliyiciydi ki gözlerini ondan alamıyordu. İlk görüşte kapıldığı bu kadın hayatınıda etki etmeye başlamıştı. Aklından çıkmıyordu. Geceleri düşlerinde yaşıyordu. Bütün cinsel hayallerinde o vardı. Bazen aşk tanrıcası olup, bazen bir porno yıldızına dönüşüyordu. Yaşamının her anındaydı.
Haftalar sonra tekrar karşılaştıklarında öyle derin ve aşkla baktı ki sevdiği kadına, gece sonuna doğru kadında bakışlarına karşılık vermeye ve kendişiyle ilgilenmeye başlamıştı. Gece bittiğinde telefon numarasını verip bildiği bir iki espiriyle yüzünü bile güldürmüştü. Ne mutlu bir andı. Arkadaşları arasında bu ilgi farkedilmekle kalmamış, yürek oksayan iltifatlarlarla karşılaşmış, kendişine güveni bir kat daha artmıştı.
Bir gün çalan bir telefonla hayatının o ana kadar ki en heyecanlı dakikalarını yaşamıştı. İsmini söylerken ve konuşmasını sürdürürken ona ne kadar aşık olduğunu anladı. "Kendisini tanımak istediğini, mümkünse bu gece kendisine vakit ayırıp ayıramayacağını" soruyordu. Aynı gece ağzında sözler bir şiir gibi akıyordu. İlk defa bu kadar etkilendiği sevdiği kadını seytanca bir içgüdüyle ellerine almıştı. Onu eve bıraktığında kendişinden etkilendiğini bile söylemişti ve tekrar buluşmak için randevu vermişti.
İlişki öyle hızlı ilerliyordu ki istemedende olsa ipleri elinden kaçırmaya başlamıştı. Cinsel isteği iki tarafın öyleşine artmıştıki bir gece arkadaşının kullanmadığı ve anlatmakta olduğum olayların başladığı eski eve gelmişlerdi. Evin eski olması, pis olması umurlarında değildi onlar bedenlerini istiyorlardı ve burası bunun için müsahitti. Geceler boyu en derin noktalarına kadar paylaştıkları aşkları nereye varacağı bilinmez bir sona gidiyordu.
İşe gitmeyi bırakmıştı. Sadece onu düşünüyordu. Her gece kendisine gelmesini bekliyordu. O geldiğinde bu eski ev bir cennete dönüşüyordu, yer yatağı altın bir sultan yatağı oluyordu. Geceler boyu derin inleneler ve birbirini izleyen ritmik bir hareketlilikle vucudunda duyduğu sıcaklık onu dünyadan başka bir evrene taşıyordu. Sonra bir gün aldığı haberle sarsıldı. İşinden kovulmuştu. Birkaç ay öncesine kadar hayatında ön önem verdiği sey işiydi...
Bununlada kalmadı. Artık evinede gitmez oldu, sahip olduğu tek sey (bir an için) gecelerini geçirdiği eski ev ve ruhunu verdiği sevdiği kadındı. Bir kaç gün önce "hamileyim" diye gelmişti kadın, çok heyecenlıydı, gelecek hakkında planlar yapıyordu işten kovulduğunu duyunca çıldırdı. Sinirle kendi üstüne gelmişti ona vurmuştu. Sevdiği kadın bir seytana dönüşmüştü. Oysa onu ne kadar seviyordu. Darbeler canını acıtmıyordu, ama kalbine anlam veremediği ızdıraplar çektiriyordu. Kavga bütün gece sürdü gerisini hatırlamıyordu. Kendisi pencerenin önünde sandelyede günün batışını ve doğusunu izlerken ne arkasını dönüp yattığı yatakta ki sevdiği kadına bakabilmişti, nede kendisini affettirecek sözleri ona söylemeyi başarabilmişti. Bir söz bir hareket bekliyordu ama o sadece yatıyordu. Bu sessizlik içini kemiriyordu. Kalkıp kendisine bağırmasını istiyordu. Bu acı katlanamayacağı bir hale gelmişti. Gücünü toplayıp bir türlü yanına gidemiyordu. Elinde tuttuğu resimdeki kadındı o. Ne kadar mutluydular ne olmuştuda böyle derin bir sesizliğe bürünmüştü.
Ağlaması dinince ayağa kalktı. Son vermeliydi bu duruma, onunla konuşmalıydı. Yumruklarını şıktı, derin bir nefes aldı. Yavaş yavaş yer yatağına gitti. Orda yatıyordu sevdiği kadın. Uyuyormuydu acaba yoksa kendisinimi kandırıyordu. Hala bir umut olmalıydı neden gitmemişti, neden hala yanındaydı. İçinde bir mutluluk duygusu belirdi "hala seviyor olmalıydı yoksa gitmezmiydi". "Askım" dedi ürkekçe "beni duyuyormusun. Yaptıklarım için beni affedecekmişin?" cevap alamamıştı. Yatağın karşısına diz çöktü. "Hayat suratımıza gülmüyor değilmi? Dün iki harika çiftken şimdi ayrılmanın eşiğinde iki ayrı bedeniz. Birbirimizi tanımamazlıktan geliyoruz. Ne üzücü ama biliyorum beni seviyorsun. Biliyorum sevmesen giderdin. Ben senin kalbinin tek sahibiyim, sende benim sevdiğim kadınsın. Bazen sevgilerin ölçülmesi için böyle kütü anılar yaşamak gerekir. Seni seviyorum. Seni seviyorum..." tekrar ağlamaya başladı. "Seni seviyorum beni affet lütfen... seni seviyorum" ağlamalar haykırışlara dönüştü. Çıldırmışcasına ağlıyordu. Ağladı...
Ağlamaktan şişmiş gözlerle ve hıçkırıkla karışık "seni seviyorum" sözleri arasında sevdiği kadına bakıyordu. Yavaşca başı öne eğildi. "Beni affet" diye söylendi "artık umudum kalmadı lütfen bana yardım et... kalk ve beni affet...". Kendini alamadan sevdiği kadına sarıldı. Öyle sıkı sıkıyorduki kadın karsılık bile veremezdi. Başı kadının gövdesinin üstünde uzun bir süre yattı.
Aniden korkunç bir çığlıkla kendine geldiğinde "ben bir katilim nasıl seni üzdüm" diye bağırıyordu. "ben bir katilim. seni üzdüğüm için affet beni" bunu der demez ayağa kalktı dengesiz adımlarla pencereye doğru yürüdü. Gözleri kararıyordu, hayvani iniltilerle derin nefesler alıyordu. Pencerenin tüllerin yırtmaya başladı. "nasıl yaptım bunu sana... nasıl kalbini kırdım".
Güneş tam tepedeydi. Karanlık odanın içini bir fener gibi aydınlattı. Geri dönerken sandelyeye takılıp düştü. Çarpmanın etkişiyle acıyan alnını tutunca bilinçsizce ilkildi. Eli kan içindeydi, sonra diğer eline baktı, ikiside kurumuş kanla kaplıydı. Kan ellerinde, giysilerinde her yerdeydi. Delice korkuya kapıldı. Bilyordu, sadece ne yaptığını kendine söyleyemiyordu. Yapmış olamazdı... hayır yapmadı... yapmış olamazdı... Yatağın başına gitti, yavaşca yorganı kaldırdı. Orda yatıyordu... Çok güzeldi... "seni seviyorum" diye söylendi. Morarmış et yığınına dönmüş kadın ona cevap veremezdi... "ben bir katilim" diye hayvani bir iniltiyle haykırdı adam.
Sevdiği kadının katiliydi. Dinmeyecek bir acı bütün bedenini kapladı... Evden koşar adımlarla çıkti. Geride boş bir oda ve güzel bir ceset kalmıştı.


*Bu yazı 2006 yılında kaleme alınmıştır. Sonra baska projeler ile uğrasılmış yazı bırakılmıştır. Yazının aslı önce sevdiğim sonra nefret ettiğim bir insandan hayal gücümle intikam almaktır. Öykünü başları ve tema aklımda önceden belirsede kapanış bölümü bir öfkenin sonucudur. Bazen insan hayalgücüyle bile bir baska ruh haline dönüp içindeki hayvanı dışarı çıkartabiliyor.

Hiç yorum yok: